SOSYAL ANKSİYETE BOZUKLUĞU (SAB-SOSYAL FOBİ)

Sosyal anksiyete bozukluğu; bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda, mahcup olacağı ya da küçük düşeceği konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur. Kişiler başkalarıyla etkileşimde bulunmalarını gerektiren ya da bir eylemi başkalarının yanında yerine getirmeleri gereken durumlardan korkarlar ve bunlardan olabildiğince kaçınmaya çalışırlar. Başkalarının kendileriyle ilgili olarak küçümseyici yargılarda bulunacağını düşünürler. Ellerinin ya da seslerinin titrediğinin farkına varılacağına ilişkin kaygılarından ötürü, toplum önünde konuşmaktan korkabilirler. Düzgün biçimde konuşamıyor gibi görünmekten çekindikleri için, başkalarıyla karşılıklı konuşurken aşırı kaygı duyabilirler. Diğer insanların ellerinin sallandığını görmesinden utanç duyacakları için, başkalarının yanında yemekten, içmekten ya da yazı yazmaktan kaçınabilirler.

Tipleri:

SAB iki şekilde görülür:

  1. Yaygın tip: korkular birçok toplumsal durumları kapsıyorsa belli
  2. Yaygın olmayan tip: korkular belli bazı durumları kapsıyorsa (başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek, konuşma yapmak)

Görülme sıklığı:

SAB’nin yaşam boyu görülme oranı % 2-13 arasındadır. En sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Türkiye’de üniversite öğrencilerinde yapılan araştırmada %24’ünde bu hastalığın olduğu saptanmıştır. 

Başlangıç yaşı:

SAB alt tipine göre değişmekle birlikte erken ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş) Yaygın tipin daha erken yaşta başladığına dair bilgiler vardır.

Risk faktörleri:

Hastalığın erken dönemlerinde toplum içine yeterince çıkmama risk etmenleri arasındadır. Çocuk yetiştirme tarzı, ailenin başkalarıyla yeterince görüşmemesi  ve ebeveyn modeli önemlidir. Çocukluk çağından itibaren aşırı çekingen olan kişilerde, gelecekte SAB gelişme riski daha yüksektir 

Çekingenlikten farkı:

Toplulukta konuşma, sosyal ortamlarda kendini ifade edebilme gibi konularda çekingenlik, sık görülen bir durumdur. Bunların büyük bir kısmı hastalık kapsamında değildir. Hatta bir işe başlamadan önce var olan kaygı, kişiyi motive eder ve daha iyi hazırlanmasına yardımcı olur. SAB demek için, kişide korkunun yanı sıra kaçınma davranışlarının olması gerekmektedir. Veya bu duruma katlanmaya kendisini zorlanmaktadır ve büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Ayrıca SAB ’de kişi korkularının aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Eğer gerçekten korku duyulması gereken anlamlı bir olay varsa, tanı SAB değildir. Örneğin sözlüye hiç çalışmamış bir öğrencinin sınıfta adının çağrılmasından korkması gibi. 

SAB Belirtileri:

SAB’de korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz  kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide barsak sisteminde rahatsızlık, kas gerginliği, titreme gibi belirtilerdir. Bu sırada aklından geçen düşünceler “güçsüzüm, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, sevilmeye layık değilim, hata yapmamalıyım, mükemmel olmalıyım, kaygılı olduğumu belli etmemeliyim, rahat davranmalıyım, kusursuz görünmeliyim, herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklindedir. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise; korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.

Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeği’nde belirlenen sosyal durumlar şu şekildedir.

Nedenleri:

Sosyal anksiyetede kalıtsal geçişin rolü çok güçlü olmasa da vardır. Akrabaları arasında sosyal anksiyetesi olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir miktar daha yüksektir. Hastalık nedenine ilişkin varsayımlardan biri de, beyinde bir takım kimyasal ve elektriksel bozukluklar olduğu şeklindedir. SAB’si olan kişilerde serotonin adı verilen bir nörokimyasal maddenin daha az olduğu veya iletiminde aksaklıklar bulunduğu ileri sürülmüştür. SAB bazen belirli bir olaydan sonra gün yüzüne çıkmış ve örseleyici bir yaşantı ile koşullanarak  yerleşmiş olabilir. Örneğin öğrenci sınıfta ders anlatırken bir hata yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da küçük düştüğünü, rezil olduğunu düşündüğü için utanç duymuş ve bedensel belirtiler göstermiştir. Bir dahaki sefere ders anlatmak için yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak, bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve belirtiler ortaya çıkacaktır. Çocuk yetiştirme biçimi de hastalığın oluşmasında önemli etmenlerden biridir. Genelde aşırı koruyucu, ya da reddedici, duygusal sıcaklıktan yoksun, katı anne babalar olabilir. Bazen çocuktan yüksek beklentiler bulunabilir ve bunlara ulaşılamayınca çocuk cezalandırılabilir, böylece başarısızlık korkusu gelişebilir. SAB gelişimindeki öncül belirtilerden biri de, tanıdık olmayan ortamlara, insanlara ve nesnelere aşırı korku duyma olarak tanımlanan davranışsal engellenmedir.

Tedavi

SAB tedavisi olan bir hastalıktır. Her şeyden önce gerçekçi beklentiler içinde olmak gerekir. Beraberinde diğer psikiyatrik hastalıkların olması, başlangıç yaşının erken olması, kişinin tedavi isteği gibi birçok etken tedavinin başarısını etkilemektedir.

SAB’de ilaç tedavisi ve psikoterapi uygulanır. Hastanın durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen ilaç tedavisi uygulansa da genelde her ikisinin beraber uygulanmasında başarı daha yüksektir. İlaç tedavisinde özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar seçilir. Tedavinin ilk günlerinde hafif bulantı, baş ağrısı, uyku bozukluğu, midede huzursuzluk gibi geçici yan etkiler oluşabileceği, zamanla bu belirtilere vücudun alışabileceği hastaya bildirilir. Bu ilaçlar bağımlılık yapmaz, kalıcı hasar veren yan etkileri yoktur. İlaç etkisinin ortaya çıkması için iki-üç hafta kadar beklemek gerekir. İlacın etkili olup olmadığına karar vermek için en az 10 hafta süre geçmelidir. Tedavi süresi, ortalama 9-12 aydır.  
 

SAB’de en sık uygulanan terapi şekli Bilişsel ve Davranışçı Terapidir (BDT).  Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma, yakınmaların üstüne gitme, belirtileri daha net algılayabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastada farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Ayrıca aile ve grup terapisi de uygulanabilir.

 

Kaynaklar:

  1. TPD (Türkiye Psikiyatri Derneği) http://www.psikiyatri.org.tr
  2. APA (American Psychiatric Association) https://www.psychiatry.org